Neden Zıkkımın Kökünü Ye Nedir? Toplumsal Cinsiyet ve Sosyal Adalet Açısından Bir İnceleme
Sokakta yürürken, işyerinde bir konuşmayı dinlerken ya da toplu taşımada gözlerim bir anlığına bir cümleye takılıyor. “Neden zıkkımın kökünü ye?” duydum bir gün, ve aniden kafamda birkaç soru belirdi: “Bu ne demek? Neden bu şekilde kullanılıyor?” Sokak dilindeki bu tür ifadeler, aslında toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi konuları yansıtan birer mikroskop gibi işlev görüyor. Bazen farkında bile olmadan, cinsiyetçi, ayrımcı veya aşağılayıcı bir dil kullanabiliyoruz. Bu yazı, zıkkımın kökünü yemenin toplumsal boyutunu, özellikle de bu tür ifadelerin toplumsal cinsiyet ve sosyal adaletle nasıl ilişkilendiğini tartışmaya açmayı amaçlıyor.
Zıkkımın Kökünü Yemek: İfade ve Toplumsal Anlamı
İlk olarak, “zıkkımın kökünü ye” ifadesi, kulağa oldukça sert ve hoş olmayan bir küfür gibi gelebilir. Ancak, dilin evrimi, bazen kulağa kaba gelen kelimelerin arkasında derin anlamlar barındırmasını sağlıyor. “Zıkkım” kelimesi aslında halk arasında, kötü ya da zararlı bir şey olarak kullanılır. “Kökünü yemek” ise, o kötü şeyin kökünü söküp atmak anlamına gelir. Yani, kısacası bu ifadeyle, birine “Senin işin bitti” ya da “Sana acımıyorum” demek istiyoruz.
Ama bu ifade, yalnızca birisini küçümsemek için kullanılan kaba bir dil değil. Aynı zamanda toplumsal cinsiyet, sınıf ve kimlik meselelerine dair derin bir alt metin barındırıyor. Gelin, bunu biraz daha açalım.
Toplumsal Cinsiyet ve Zıkkımın Kökünü Yemek
Şimdi, İstanbul’un gürültülü caddelerinde yürürken, sokaklarda, toplu taşımada veya bir kafede duyduğum bir konuşmaya kulak kabartıyorum. Genellikle erkeklerin arasındaki konuşmalarda sıkça karşılaşılan bir ifade: “Neden zıkkımın kökünü ye?” Bu tür söylemler, özellikle erkeklik ve güç arasındaki ilişkiyi pekiştiren bir dil olarak karşımıza çıkıyor. Kaba, sert ve tehditkar bir dil, toplumsal olarak erkeksi bir duruşu simgeliyor. Erkeklerin, “erkek gibi” davranması gerektiği düşüncesi, işte tam da burada kendini gösteriyor.
Mesela, işyerimdeki bir sohbeti hatırlıyorum. Yeni bir projeye katılmak için heyecanlı olan bir arkadaşım, hiç beklemediği bir şekilde azar işitti. Yine “Zıkkımın kökünü ye” diyerek, hedef tahtasına koydu arkadaşımı. Bu, o kişinin kadın olmasından değil, kadın ve erkek arasındaki güç dengesine dair bir durumdu. O an şunu düşündüm: Bu dil, sadece cinsiyetçi bir dil değil, aynı zamanda toplumsal hiyerarşilerin ve güç gösterilerinin bir aracıdır. Çünkü kadınların, her alanda “güçlü” olmak gibi bir zorunluluğa itilmesi, bunun daha fazla yansımasıydı.
Sosyal Adalet ve Zıkkımın Kökünü Yemek
Şimdi başka bir açıdan bakalım. Zıkkımın kökünü yemek, sınıf farklarına da gönderme yapar. İstanbul’un merkezi bir noktasında, sıradan bir günde, biraz kafa dağıtmak için girdiğim bir kafede, kasada sırada beklerken, bir müşterinin “Bunun kökünü ye” diyerek şikayet ettiğini duydum. Zihnim bir an durdu. Burada, bu ifade sadece bir sinir anı mıydı, yoksa sınıf ayrımına dair bir yansıma mı? Çünkü bazı dil kullanımları, toplumun alt sınıflarını aşağılamak, onları dışlamak için birer araç olabilir.
Birçok zaman, bu tür ifadeler, genellikle toplumsal olarak “alt” sınıflarda yer alan kişiler tarafından kullanılır. Bu da, zıkkımın kökünü yemenin, bir yandan da güçsüzlüğün veya yalnızlığın, insanların gözünde oluşturduğu bir yansıma olduğunu gösteriyor. Bu tür bir dil, bir bakıma o “alt sınıf”ın varoluşsal mücadelesini ve kendini ifade ediş biçimini simgeliyor olabilir. Belki de bu ifadeyle, güçlü olmak isteyen, kendini önemli hissetmek isteyen bir birey, karşındakine de aynı şekilde baskı kurmayı amaçlıyordur.
Çeşitlilik ve Duygusal İfade
Bir de bu ifadeyi kadınların veya LGBTQ+ bireylerinin ağzından duydum. Bir arkadaşım, toplu taşıma sırasında bir erkeğin ona bağırarak bu ifadeyi kullandığını söylediğinde şok oldum. Ama sonra düşündüm: Toplumda cinsiyet kimliği ne kadar çeşitlenmişse, bu tür kalıpların kırılması da o kadar zorlaşıyor. Zıkkımın kökünü ye gibi ifadeler, hala birçoğumuzun bilinçaltında yer eden bir kültürün yansıması olarak kalıyor.
Bu noktada şunu sormak istiyorum: Toplumda dil, sadece bir iletişim aracı mıdır, yoksa toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adaletle ilgili bilinçaltı mesajlar mı taşır? Yani, bu tür ifadeler gerçekten sadece öfkeyi mi ifade ediyor, yoksa toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretilmesine de mi hizmet ediyor?
Sonuç: Zıkkımın Kökünü Yemek Ne Anlama Geliyor?
Zıkkımın kökünü yemek, aslında sadece basit bir küfür değil, derin toplumsal anlamlar taşıyan bir dil aracıdır. Toplumsal cinsiyet, sınıf farklılıkları ve sosyal adaletle ilgili pek çok mesajı içinde barındırır. Dil, güç ilişkilerini, hiyerarşileri ve kimlikleri yansıtan bir araçtır. Her gün sokakta, işyerinde veya toplu taşımada duyduğumuz bu ifadeler, bizlere sadece öfkeyi değil, aynı zamanda toplumsal dinamikleri ve eşitsizlikleri de hatırlatıyor.
Bir dil ifadesi ne kadar yaygınlaşmışsa, onun toplumsal kabulü de o kadar kolaylaşıyor. Ve belki de bu nedenle, dilimizi değiştirmek, toplumsal adaletin sağlanmasındaki en önemli adımlardan bir tanesidir. Zıkkımın kökünü yemeden önce, kendimize şunu sormamızda fayda var: Bu dil, kimleri dışlıyor, kimleri küçümsüyor? Ve en önemlisi, hepimiz ne zaman daha eşit, daha adil bir dil kullanmaya başlayacağız?